Bu haftayı insanın mutfakta kendini serbest bırakmasına vermek istedim. Gülse Birsel’i kendimize örnek alarak...
İnsanoğlu çiğ süt emmiş. Birbirini öldüren, yapılanların kıymetini bilmeyen, kıymet bilenleri saf ve aptal görebilen bir yapımız var. Biraz daha zenginleşmek adına başkalarının aç kalmasını onaylayabilecek yapılar kurmuşuz gelişmişlik adına.
Hal böyle olunca bir umut, kendimize ve çocuklarımıza süper kahramanlar bulmuşuz. İyiliğin, güzelliğin, aklın gücüne inanmak için hepimizin bu kahramanlara ihtiyacı var. Benimkiler çocukken atom karınca ve Vikinglerden Viki idi. (kendisini saçlarından dolayı uzun yıllar kız zannetmiştim) Biraz büyüyüp Türkiye daha fazla batıya açılınca tartışmasız süper kahraman nam-ı değer Süpermen oldu.
Eh tabi yaş büyüyor, insan ister istemez daha gerçekçi bir hayatta buluyor kendini. Fark ettim ki benim süper kahramanım Gülse Birsel. Yalan Dünya’da yarattığı karakterler ve Hürriyet’teki yazıları, hayata yaklaşım felsefesi fark etmeden yıllar içerisinde hayatımda kocaman bir yer edinmiş.
Bu uzun girizgahı da mutfağa olabildiğince herkesi sokmak istediğimden ve ekonomik krizin soluğunu ensemizde hissettiğimiz bu zamanda, mutluluğu ve keyfi kendi yaptıklarımızda yakalamayı mutfakta Gülse Birsel’in felsefesini örnek alarak yapabilelim diye yazdım.
Gülse Birsel son derece doğru ve direkt bir karakter. Söyleyeceklerini sakınmıyor. Ayrımcılıktan uzak, sanırım o da çok iyi biliyor ki ayrımlar ayrımları doğurur. Bugün sizden olmayan biri gibi ayırdığınız kişi koşar, yarın kendi içinizden olan, farklı, yanlış ve ayrı gelmeye başlar. Sonu taa ki tek başına kalana kadar yoktur. Aynı şey yemekte de geçerli. Bu yemek güzel değildir, bunu sevmem dedikçe kendinizi mutfakta 3-4 yemek yapar ve devamlı aynı şeyleri yerken bulursunuz. Allah’ın verdiği nimetlerden yararlanmayan renksiz, sığ bir dünyaya gider.
Gülse Birsel kibirden uzak durur. Bu da onu espiri yapabilmek için hafifletir.
Peki mutfakta kibir nedir? “Bu tarif ancak ve ancak bu şekilde yapılır” çok ciddi bir kibirdir. Mutfakta asla aynı yemek ikinci kere yapılmaz. Akmak esastır. Ne bir et diğeri ile aynıdır, ne sarma sarılırken üzüm yaprağı aynıdır. Olmasın da zaten hayatı güzelleştiren budur.
Gülse Birsel negatif gibi görünen durumları tatlı esprilerle gülümsetecek hale getirir. Durumun kendi iç sıkıntısı da hafifler böylece. Mutfakta bu, buzdolabında kalan malzemedir veya ekonomik olarak limitlerimizdir. İyi yemek yapmak için çok az şeye ihtiyacımız var. Yeterki samimiyetle, halimize üzülmeden, elimizdekinin değerini bilerek yaklaşalım. Türkiye’de her gün 12 milyon ekmek çöpe gidiyor. Anadolu Mutfağı’nda kemik suyu ve ekmek kullanarak yapılan tariflerden en az 100 çeşit yemek yapabiliriz.
Gülse Birsel her hafta, herkesi güldürmek sorumluluğuyla, neredeyse 2 saat süren bir program yazması gerekiyor. Bu inanılmaz bir sorumluluk, ağır bir yük ama işine olan saygısı ve sevgisi ona bunu yaptırıyor belli ki. Gülse Birsel’in her hafta yapmak zorunda olduğu işi gibi bizim de her gün hazırlamamız gereken yemekler olabilir. Her gün aileyi doyurmak zor ve sıkıcılaşan bir iş gibi görünebilir. Hele aile fertlerini mutlu etmek başlı başına zor bir iştir. Lezzetli yemek yapmanın benim için birinci kuralı moral. Düşük moralle ellerimden en güzel reçetem bile güzel çıkmaz. Çünkü insanın enerjisi yemeğe direkt yansır.
Gülse Birsel en temel korkuların üzerine gider. Örneğin kız kurusu olmak!
Mutfakta nasıl korkularımız varsa tam da onların üzerine gidelim. Pilav lapamsı mı oldu? Sana suşi gibi bir şey denedim hayatım diyerek pilavı kek kalıbı gibi bir kalıba bastırıp arasına ana yemek ne ise onu yerleştirip üzerini tekrar lapa pirinçle kapatıp bir pasta görünümünde ana yemek yapılabilir. Bunu keyifle sunarsanız nasıl herkesin yüzünün değişeceğini göreceksiniz.
Yalan Dünya’dan yemek esprileriHayatımda en çok güldüğüm yemek espirileri Yalan Dünya’dan gelmiştir. Solaryumda 3 saat kalan kişiye kuyu kebabına dönmüşsün denmesi, kavurmanın amelenin milli yemeği olduğu ve aslen ameleye nasıl bir hayat konforu verdiği, sallama çay içen genç oğlana acıyan Antakyalı komşunun eski demliğini vermesi ve çocuğun demlikle olan birlikteliği, bütün gün ateşten almamak için işe gidememesi ve kaytaz börekleri. Nurhayat’ın yemeklere sihir katıp evlenmeye ikna etmesi sadece bunlardan birkaçı. Yerinde anlatmak keyifli ancak bir espiriyi sizle paylaşmak istiyorum kanımca sadece bu bölüm bile uzun bir gazete yazısında anlatılacakları özetliyor..
Antakyalı aile ve yeni taşınan oyuncu komşular terasta aynı masada kahvaltı yapıyorlar.
Baba Şehmuz Bey: Kızım bu nedir yaa.. Bal değil, Pekmez değil... İçim ezildi valla?
Gülistan: Akçağaç şurubu babacığım.
Baba Şehmuz Bey: Buyur?
Servet Hanım: Amerikan Pekmezi Şehmuz, Gülistan almış.
Gülistan: Cemima Teyze’nin akçaağaç şurubu!
Baba Şehmuz Bey: Hangi teyzenin?
Gülistan: Yaa yok babacım markası öyle.. Pankekler için aldım.
Baba Şehmuz Bey: Ne için?
Gülistan: Bizim pankekler babacım
Baba Şehmuz Bey : Ihh?
Baba Şehmuz Bey: Kızım gözleme oooo..
Gülistan: Ayyy hayırdır işallah.. Her zaman yediğimiz şeyi babamın kavrayamayacağı tuttu.
Baba Şehmuz Bey: Bağa bak ben seni şimdi bi kavrarım senin beyninin pekmezini akıtırım. Amerikan pekmezi yerine masaya haaa..
Baba Şehmuz Bey: Ya bu ne özentilik, Antakya’nın şen köylü
Gülistan’ı bilmemne teyzenin Amerikan şurubuyla beslendi zaar.. Şımarık!
Açılay: (yüksek tonla) Ayyy sabah sabah harikasınız yaaa amcacım mizahına sağlık.
Servet Hanım: Asabi o, sağır değil!
Kaytaz böreği tarifiKaytaz böreği Antaka’nın en sevilen tariflerinden. Altı kat kat hamurlu kalın bir kıymalı pide gibi düşünebilirsiniz.
Ben daha fazla kişi yapabilsin diye kolay bir versiyonunu hazırlamak istedim bu güzel böreğin.
Bunun için; iç olarak 100’er gr. kuzu döş ve dana döşü karıştırarak, çektirin. İçerisine 1 tepeleme çay kaşığı kırmızı biber, 1’er çay kaşığı karabiber, tuz, kimyon, 1 çorba kaşığı nar ekşisi ekleyin. Ardından 1 adet ince kıyılmış soğanı ve 4-5 dal ince kıyılmış maydanoz ve kekiği ekleyin. 1 çorba kaşığı salçayı, 5 çorba kaşığı sıcak suyla iyice açın. İsterseniz salça yerine domates püresi de kullanabilirsiniz. Bunu da kıymanın içine ekleyin ve tatların bir araya gelmesi için bekleyin. Eğer salçanız tuzluysa koyduğunuz tuz miktarını azaltabilirsiniz. Arzuya göre kıymaya “duzlu fıstık” da ekleyebilirsiniz.
Diğer yanda fırından aldığınız 2 ekmek hamurunun içerisine yarım çay bardağı zeytinyağı, 1 çay kaşığı şeker ekleyip karıştırın. İyice hamura yedirmek için elinizle iyice eze eze yoğurun. Hamuru 1,5 ceviz büyüklüğünde bezelere ayırın. 4 tepeleme çorba kaşığı tereyağını ocakta eritin. Yaptığınız bezeleri tavadaki tereyağına batırın. Hamurunuz böylece akışkan bir kıvama gelecek. Mermer veya düz, sert bir satıhta elinizle bezeleri açın. Ardından bir kağıt katlar gibi dört tarafından katlayın. Böylelikle milföy gibi kat kat bir hamur olacak. Katladığınız için de dikdörtgen şekilde gözükecek. Sonra hamurları yağladığınız fırın tepsisine yerleştirin. Kıymalı içi de üzerine yerleştirdiniz mi tamamdır. Bu şekilde fırının en alttan bir üst seviyesinde 200 derecede 15 dakidada pişirin.
Normalde 40-50 dakika hazırlığı sürecek bu yemeği bu şekilde 20 dakikada hazırlayabilirsiniz.