Bugünün gençleri ve büyükleri olarak çocukluğumuzda hatırladığımız en güzel anılardan biriydi Yerli Malları Haftası. Bir kere okula serbest kıyafetle gelinir, herkes gücü yettiğince evinden yemişler getirir, birbiriyle paylaşır, olan olmayana verir, paylaşmanın keyfi abartısız bir şekilde yaşanırdı.
Kendi kendine yeten bir ülke olmaktan gurur ve mutluluk duyardık. O dönem yerli malı kullanmak kolaydı. Zaten neredeyse her şey yerliydi ya da yerlisi vardı ve daha ucuzdu. Neyin yerli neyin yabancı üretimi olduğunu anlamak daha kolaydı. Oysa şimdi menşeini anlamak da yaygınlığı da başka boyutlarda. Tam da bu sebepten bugünü canlandırmaya, bu haftayı kutlamaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
Ne yazıkki artık müfredatta bu hafta, hızlıca geçen, çoğu zaman anılmayan bir hafta oldu. Yerli malı nedir diye bir çok çocuğa sorduğumuzda aldığımız komik cevaplar oluyor.
Elmaların yere düşmesidir.Yere halı koymaktır.Bir oyuncağın düştüğü yerdir.* Yerde bir tane yerli var.Bir süredir bu konuya eğilmek ve okullar ile bir şeyler yapmak istiyordum. Ted Rönesans Koleji beni buldu, ben de onları bulmuş oldum. Bir pilot proje yaptık. Hayalimiz de bu projenin diğer özel ve devlet okullarına örnek olması. Projede yapılanları bir kitap haline getirerek hem bakanlıklar hem çocukların aileleri hem de diğer okullar ile paylaşacağız. Hayalimiz, önümüzdeki yıl daha fazla, bir sonraki yıl çok daha fazla, bundan 4 sene sonra da bütün okulların hiç atlamadan bu haftayı kutlaması. Hayalimiz ufak değil, becermesi kolay da değil ancak mümkün!
1) Tutum, yatırım ve yerli malı haftasının tekrar tanımlanması ve kelimelerin ne anlama geldiğini önce öğretmenlerle sonra da çocuklarla tekrar tanımlamak. Bu üç olgunun da günümüzde, kendi hayatımızda nasıl bir yeri olabileceğini bütün öğrencilerle tartışmak. Bunun için haftaya bayrak töreninde bir açılış sunumu ve konuyla ilgili ufak bir tartışma yaparak başladık. Herkese kalplerinin üzerlerine yapıştırmaları için yerli malı kullanıyorum etiketi verdik. Önce müdür sonra da onu örnek alan öğrenciler bunu yapıştırdı. Öğretmenleri ise bir hafta evvelden bu kutlama konusunda şevklendirdik, heyecanlandırdık. Yönetimle beraber bayrak törenine gümbür gümbür başlayan hafta, sınıflarda birebir temasla devam etti.
2) Ardından büyük sınıflarla bu mefhumları ve Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra tekrar kurulan ülkemizin genç nüfusunun savaşta öldüğü, toprakların verimsizleştiği, sanayinin olmadığı ve dış borcun çok yüksek olduğu bir zamandan nasıl kendi kendine yeten bir ülke haline geldiğimizin hikayesini anlattık. Şimdi ise nasıl başka bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuza işaret ettik. Büyük sınıflardan çay, kayısı, muz, incir, bulgur gibi bu toprakların artık vazgeçilmezi gördüğümüz güzelliklerin hikayelerini araştırmasını istedik. Büyükler bununla ilgilenirken küçükler Türkiye’nin meyvelerini, sebzelerini, hayvanlarını öğreniyor, el işi dersinde heykellerini yapıyorlardı. Bkz. Sivas Kangal! Tiyatro dersinden, hayat bilgisine kadar hepsinde konu bir şekilde yerelliğe dokunuyordu.
3) Bütün sınıfların bir şekilde içeriğe katkıda bulunması ve onların bütün yıl görebilecekleri ve bir parçası olabilecekleri dev bir harita yapmak istedik. Sınıflar çalıştılar ve gelip yaptıklarını kendileri astılar.
4) Yerelliği, yeşillik ve tohumdan anlatmanın tam anlamı ile bir tohum ekmek olduğunu düşünerek her sınıfa tohum kumbaraları koymaya karar verdik. Evde yedikleri meyve ve sebzelerin çekirdeklerini çocuklar kurutup sınıfa getirip kumbaraya atarak, yedikleri meyvelerin, sebzelerin çekirdeklerinin farkına varmalarını istedik. Böylelikle tohum avcısı da oldular. Projenin bütün yıl devam etmesi için mart ayı gibi, bu toplanan tohumlar tohum bombası haline getirilip, çıktıkları gezilerlerde çorak gördükleri alanları bombalayacaklar.
5) Yerli malı kullanmanın bir taraftan da tutumlulukla ilgisinin altını çizmek için ve mutfağı sevdirmek adına kalan ekmeği değerlendirerek, pide yapmayı gösterdik. Herkes ellerini kirletip kendi sevdiği şekilde pide yaptı. Öğlen yemeğinde pişti, bir kısmını kendileri yedi bir kısmını da öğretmenlerine, mutfak, temizlik ekibine ve okulda sevdiklerine dağıttılar. Hem üretmenin, hem paylaşmanın keyfini çıkararak kendilerine özgü pideler yaptılar. Gördüğüm 200 pideden hiçbiri diğerine benzemiyordu. Özgünlükleri ile hepsi birbirinden güzeldi. Pidelerine “Taşkın” “Bayağı Bir Şeyli” “Bol Malzemuslu” “Zeytinmanya” “Zeytin ve Turşu” “Prenses” gibi isim takanlar, Dominos’un sırrını öğrendim artık ondan daha lezzetli yapabilirim diye etrafta koşturanlar bu etkinliğin keyfini anlatmaya yetmeyecektir.
6) Bu haftaki araştırmaların sonunda tüm çocukların yazarı olduğu bir kitap derleyeceğiz. Bu kitapta hangi mevsimde hangi sebze tazedir, hangi balık ne zaman yenir, hangi sebze ne zaman dikilip, yeşerir listeleri de var. Az evvel bahsettiğim projelerin detayları da.
Hayalimiz bu kitabı olabildiğince çok basıp dağıtmak. Dijital haline nereden ulaşabileceğinizi sizlerle ileriki haftalarda paylaşacağım. Böylelikle hem bakanlığa hem de diğer okullara bu içerikleri ulaştırabileceğiz.
Yazıyı Avusturya metro istasyonun girişinde yıllar evvel gördüğüm, babamın bana hatırlattığı bir ifade ile bitirmek istiyorum. “Yerli malı kullanmazsan, bir gün işsiz kaldığında git malını aldığın ülke sana iş versin!”