REFİKA’DAN ÜRÜNLER REFİKA’NIN YEMEK OKULU
Reklam ve İşbirlikleri için : 0530 546 93 69
0

Mutfakta Yaratıcı Olmanın 15 Yolu

Hayatta yaratıcı olmak için kendini mutfakta kaybedebilmek nefis bir oyun niteliğinde! Bu oyuna başlarken kendinizi rahat hissedebilirsiniz. İşte formülü:

1- Kendimize hata payı bırakmak: Tadı çok kötü bir yemek yapma özgürlüğümüzün olduğunu bilmek çok önemli. Sadece bu endişe etmeme hali bile insanın ellerinden yemeğe geçen o enerjiyi rahatlatıyor ve çok daha lezzetli bir yemek ortaya çıkıyor.

2- Rezalet yemeği basamak olarak kullanmak: Bir süredir nutella yapmayı deniyordum. Bir seferinde kaskatı oldu, sonraki denememde kesildi, çikolatayla yapınca ayrıldı, bir diğer seferde ise kıtır kıtır, parçalı oldu. Ancak burada yapılan hatalar aslında başarıya giden merdivenlerin basamakları. Bunu unutmayarak her hatadan keyif almak önemli.

3- Güzel yemek yapma arzusu: Biri için güzel bir şeyler yapma arzusu yemeğe katılacak en güzel baharatlardan biri. Bu arzu insanın kendini mutlu etmesini, birilerini mutlu etmeyi, bir şey yaratmış olmayı ve o yarattığını hayatına dahil edebilmeyi getiriyor akabinde.

4- Ekonomik ve ergonomik sınırlamalara takılmamak: Elinde daha fazla malzeme olunca daha yaratıcı yemekler yapmak mümkün gibi bir düşünce hâkimdir genelde. O mutfak bende olsa, o kadar tencere, tava… Oysa başarı bir iki malzemeyle olağan dışı bir şeyleri lezzetli çıkarmak değil mi? Bu sebepten buzdolabı, kiler ve bakliyat çekmecesinde olanlarla, yani elindekiyle yetinerek yapılan yemeklerin daha heyecan verici olma ve çıkacak şeyin sürpriz olarak yüzümüzde daha geniş bir gülümseme yaratma ihtimali var.

5- Başkalarının tariflerini kafanda hayal edip pişirmek: “Geçmişi bilmek, geleceği değiştirebilmek için nefis bir adımdır” sözü benim çok sevdiğim bir söz. Başkalarının tariflerini okurken tavada nasıl olduğunu, fırında neye benzediğini hayal edin, kafanızda pişirin. Böylelikle birçok farklı yolculuğa çıkmış olacaksınız. Kendi yolculuklarınız için ne kadar güçlendiğiniz ve donanımınızın arttığına inanamayacaksınız.

6- Temel matematikten haberdar olun: Biliyorum havuz problemlerini çözmemizin hayatımızın devamı için nasıl faydalar sağladığını fark edemeden büyüyoruz. Ancak hayattaki denklemlerin farkına varmak ve bu denklemlerdeki değişkenlerle oynamak inanın en keyifli işlerden biri.

7- Malzemelerin akrabalık hikâyelerini bilin: Mutfaktaki her malzemeyi bir roman, bir dizi karakteri gibi düşünebilirsiniz. Ne sever? Ne giyer? Nereden gelmiş? Hayali, amacı ne? Akrabalıkları nasıl? Salatalıkla kavunun akrabalığını bilmek, biri olmadığında onun yerine teyze oğlunu görevlendirmek zaman zaman bu rol değişikliklerinin ne kadar faydalı olabileceğini anlamak için şahane bir fırsat. Salatalık ve kavunun peynirle olan uyumları, sabah kahvaltıda salatalık peynir, akşam da masada kavun peynir ikilisi olarak karşımıza çıkarıyor onları. Eh bu mantıkla salatalığın girebileceği pek çok yere kavun sokmak mümkün.

8- Kendi hoşunuza giden birliktelikleriniz olsun: Herkesin ağız tadı farklı. En çok sevdiğiniz malzeme kombinleri neyse onları ara sıra kullanın. Kendi küçük sırlarınız ve kısa yollarınız olsun. Bu sırlar sizi kâğıt oyununda joker veya vale kullanmış gibi mutlu etsin! Pastırmayı baharat olarak kullanmak, yemeği peynirle nemlendirmek gibi küçük sırlarım var.

9- “Neden olmasın” ve “Neden olsun” sorularını kendinize ters olarak sorun: Aklınıza enteresan bir baharat gelmiş ve onu yemeğe mi koymak istiyorsunuz? “Neden olsun?” sorusunu kendinize sert olarak sorun ve kendinizi ikna edin. Yaptığınız yemeğe başka hiçbir şey yakıştıramıyorsunuz, “Böyle iyidir” diyorsunuz ama halen içiniz tam olarak rahat değil. İşte o zaman da “Neden olmasın?” sorusunu sorun! Onu yanıtlamaya çalışın.

10- İç sesinize kulak verin: Biraz acı koymak, biraz daha helmeli yapmak gibi iç sesinizden yükselenlere kulak kabartmayı ihmal etmeyin. Önce yaptığınız yemeği sizin beğenmeniz lazım. Başkalarının sesleri aklınıza gelmeden, kendi iç sesinize ve canınızın istediğine kulak verin. Geriden geriye size bir sürü şey anlatacaktır.

11- Malzemelerin sizi cezbetmesine izin verin: Her malzemenin verdiği keyif ve davranış tarzı başka. Kendi içlerindeki bu farklı tavırlarla sizi cezbetmesi için kendinizi bırakın. Güllacın suda çözülme şeklinin, yumurtanın beyazının bulduğu her şeyi bir araya getirişinin, sarısının dönüştürebilme özelliğinin sizi alıp götürmesine izin verin.

12- Beş yemeği bir arada, üç işi aynı anda yapmayın: Kanımca ev kadınlarının kendilerine yaptıkları en kötü şey bu. Temizlik, çocuk, tertip, eş, kendi ihtiyaçları derken bunların bir sırası olmaması veya olan bu sıraya kimsenin altın kuralmış gibi riayet etmemesi can sıkıcı. Beş yemek bir arada yapmaya çalışmak keyiften ziyade, beş maddelik, tamamlanması gereken bir yapılacaklar listesine dönüşüveriyor. Oysa sadece bir, iki yemeği bir arada yaparsanız yeme sürecindeki gibi, hazırlık sürecinde de sindirmek ve keyif almak daha kolay oluyor.

13- Yemek yaparken başka düşünce ve sıkıntılara kendinizi kaptırmayın: Tam tersine yemeğin sıkıntılarınızdan uzaklaştırmasına, kendi yolculuğuna çıkarmasına izin verin.

14- Ağzınızın içini dev bir konser salonu gibi düşünün: Bu salonda beş farklı çalgı duyabilirsiniz. Tatlı, tuzlu, ekşi, acı ve umami. Bunların her birinin bir kaşık yemekte kendini nasıl gösterdiğini anlamaya çalışın, konsantre olun.

15- Yemek sadece tattan ibaret değil: Görüntü, ses, koku ve dokunma bu tecrübeye eşlik eden diğer duyular. Yemek hazırlarken ve sunarken dolayısıyla önce kokusu sonra çıkardığı ses, eğer elle yeniyorsa o anki his, yutarken ağızda yarattığı duygu da çok önemli.

 

Yaratıcılığı ve mutluluğu boğazlayan kurallar ve insanlar

Annesinin yemeğiyle sizinkini karşılaştıran adamlar: Elbette hepimizin annesinin yemekleri en güzeldir ama bu karşılaştırmayı sürekli yapan kişilerin aslında kendilerinin halletmeleri gereken başka konuları olduğunu bilmemizde fayda var. Reçete takip etme ihtiyacı: Eğitilme şeklimiz çoğu zaman bizi kurallara uymaya zorluyor. Oysa birebir uygulanan kurallar çoğu zaman bizim neden-sonuç ilişkilerini kuramamamıza yol açıyor.
Yemek yaparken tadına bakmamak: Ben bunu hatta biraz küstahlık olarak algılıyorum. Ve ekibime bunu yapmadıklarında bir hayli kızıyorum.
Bilumum özürler ve mazeretler: “Vaktim yok, param yok, kap kacağım yok, takdir edenim yok” gibi devam edip giden mazeretler kendi kendimize koyduğumuz ketler oluyor.